30 Temmuz 2025 Çarşamba

ŞEHİT EDİLDİ AMİR . BİR POŞET PİRİNÇ BİR POŞET MERCİMEK , VE ŞEHİT EDİLMEDEN BİR KAÇ DAKİKA ÖNCE ELLERİNİ ÖPTÜ , TEŞEKKÜR ETTİ !

 

Gazze'deki yardım dağıtım noktalarında çalışan Amerikalı güvenlik personeli Anthony Agular, yardım almak için gelen fakat öldürülen Filistinli çocuk Amir'in hikayesini anlatıyor:

“28 Mayıs’ta bu küçük çocuk Amir yanıma geldi, elimi tuttu ve öptü.

Bu çocuğun ayağında ayakkabı yoktu. Üzerindeki giysiler neredeyse dökülüyordu çünkü o kadar zayıftı ki..

Yanında kutu bile yoktu, sadece yarım bir çuval pirinç ve mercimek vardı. Ve bize teşekkür ediyordu.

Oraya ulaşmak için 12 kilometre yürümüştü…

Vardığında, elindekileri yere koydu, o zayıf, iskelet gibi olmuş elleriyle bana sarıldı ve “teşekkür ederim” dedi.

Sonra eşyalarını topladı, kalabalığa doğru yürüdü… ve ardından biber gazı, göz yaşartıcı gaz, ses bombaları, mermilerle saldırıya uğradı.

Ayaklarının dibine ve havaya ateş ettiler. O kaçmaya çalıştı… İsrail ordusu kalabalığa ateş açtı… ve insanlar yere düşmeye başladı.

Amir de onlardan biriydi.

 12 kilometre yürüdü, eline sadece birkaç kırıntı geçti, yine de teşekkür etti… ve sonra öldü.”

     ALINTI ..

 

   Peki benim kalemim ne diyor ! ..

  Şehit oldu Amir daha 12 yaşındaydı . 12 yaşında bir çocuğun başına ne gelebilir ki ! Biz hala yaşayamadığımız çocukluk hayatımızın psikolojisini üzerimizde taşırken , 

    Amir ne yaşayabilirdi ki ? O masum çocuk neler yaşamış olabilir ki ? Bizim görmediğimiz , bizim yaşamadığımız nelere maruz kalmış olabilir ki . Kıyas ederken hala empati etmeye çalıştığımız yerden ayağa kalkmak bu kadar mı zor .

    Amir ne yaşamıştır ?

      Benim güzel Evladım . Her bir evlat gibi o da benim evladım . Gazze ‘ de öldürülen her çocuk benim çocuğumdur. Bir evlat daha kaybettim. Kaç evlat kaybettiğimi  ben de bilmiyorum artık . Onların annelerinden ne farkım var . Şehit edilen çocukların Anneleri olmadım . Ama onlar benim evlatlarım . Ben onları çok seviyorum . Onların Şehadete giden yolculuklarına gıpta ile bakıyorum . Şehitliğe giden yolculukta , onu şehit edenlere Teşekkür edecek kadar Cesur bir çocuk Amir.

   Yürüdüğün yollar da yalın ayakla yürüdün. Kızgın toprak ayaklarını yaktı mı Amir . Üzerindeki kıyafetler eski ve yıpranmış . Biliyor musun Amir bizim dolaplarımız kıyafet dolu . Hala da kıyafet  dolu , Biz yalın ayak yürümüyoruz . Açlık ile henüz tanışmadık . Çöl sıcağını iyi bilirim. Ben yetişkin biriyim Amir. İbadet etmek için Kabe’ye gittiğim de ben de yürümeyi tercih ediyorum . En fazla 3 km.  Ayakkabılarım var , en konforlu ve rahat olanlarından . Ellerim de soğuk su şişeleri ile ara ara su içerek yürüyorum . Oturuyorum , gölge kısımlarda duruyorum . En fazla on dakika ya da 20 dakika Güneşli alana denk geliyorum , o an da nefesim kesiliyor , Kabe’yi görme aşkı olmasa bir dakika bu yolları yürümem diyorum . Karnım tok , elimdeki su şişeleri buz gibi ve işte o kadar .

      Amir evden çıkarken bir evin yoktu değil mi ? Kim bilir belki Baban şehit olmuştu . Sen kim için çıktın onca yolu yürüdün . Benim gül kokulu evladım . Sen hangi Annenin kuzususun. Sen hangi canın canıydın . Sen bu yaşta kime kıyamadın da kızgın topraklarda  yalın ayak 12 kilometre yol yürüyerek , bir paket pirinç bir paket mercimek karşılığın da , seni şehit edecek askerlere Teşekkür ettin.

   Senin bu Şehadetin bana Hz. Ali’nin ibadet esnasın da hançer ile yaralayan Abdurrahman İbn-i Mülcem'e Süt ikram edilmesini istediği anı hatırlattı . Bu yaralanmadan birkaç gün sonra Hz. Ali şehit olmuştu.

 Amir bana bunu hatırlattın. Senin Şehadetin elini uzatıp , öptüğün , teşekkür ettiğin , gülümsediğin kişilerin yandaşları tarafınca ,  birkaç dakika sonra Şehit edilmenin bana başka hangi durumu hatırlatabilirdi.

    Biz çocukluk hesaplaşmasının içerisinde kaybolmuşken , sen çocuk yaşta nasıl Şehit olunur diye gülümsüyorsun.

  Günlerce aç kalmanın , yaşadığın topraklar da yıkılmamış tek binanın kalmadığı molozların etrafın da sığındığın beton parçaları seni koruyamadı değil mi ?

   Biz seni korumanın derdin de hiç olmadık ki . Biz çeşit çeşit yemek yemeye devam ediyoruz . Tv karşısın da film gibi seyrediyoruz . Ama film etkisi de vermiyor artık . Bu vahşetin karşısın da gözyaşı dahi dökmez olduk . Bizi ne ilgilendirir demi Amir . Bizi ne ilgilendirir senin Şehadetin .

   Ama beni çok ilgilendiriyor . Amir ben senin şehadetine gıpta ile okudum ve anlamaya çalıştım.  Anne ’ne ya da kız kardeşine , ya da 12 yaşında iken bakmakla yükümlü oldukların için o küçük ellerinin arasına aldığın pirinç ve mercimek , beton yığınlarını arasındaki evine kavuşmadan kanlarına bulandı Amir. Senin o tertemiz kanına bulandı Gazze’nin toprakları . Yalın ayak yürüdüğün ateş gibi yakan toprak ayaklarının altını ne çok yakmıştır. Ayaklarının altına bir şeyler batmıştır. Acıtmıştır taşlar , sert cismiler , güneşin altında yürürken çok terledin mi ? Güneşten seni koruyacak güneş kremin evde kaldı sanırım. Bizim burada güneş krem sürmeden çıkmıyorlar dışarıya . Kıyafetlerin güneşin sıcaklığını koruyan tarzda değildi , tozlu , yırtık , kaç gündür üzerindeydi Amir.

    Amir ardında kalan annen kimin için ağlayacak . Ağlayacak kadar göz yaşı kaldı mı !. Mis kokulu güzel evlat . Bir annenin bir babanın başına gelebilecek en güzel nimetsin sen. 12 yaşında şehit olan Amir. Şehadetine birkaç dakika kala kendini öldürecek askerlere Teşekkür eden Amir.

     Cennet’ e Resul’ü Ekrem seni karşıladı biliyorum . Şehit edilen ailene kavuştun . Amir o kurşunlar vücuduna değdiği an ne hissettin !. Artık hiçbir yaşanılanın önemi kalmadı Amir.

   Sen artık hiç aç kalmayacaksın. Sen hiç Güneş’in kızgın çöllerin de yalın ayak yürümeyeceksin. Amir sen etrafına tonlarca atılan bombaların sesinden irkilmeyeceksin. Amir sen artık hiç üzülmeyeceksin.

   Ardında kalan yakınların senin kurtuluşuna mutlu olacaklar . Ama Annen yaşayan kardeşlerin senin yokluğuna dayanamayacaklar . Yüzün de Cennetin yansıması var. Gözlerinin içi parıl parıl . Saçlarının her biri ipek gibi. Benim tertemiz yüzlü Amir’im. Şehadetin beni daha da güçlü kıldı .

   Ve ben senin şahadet haberini okurken bunları hissettim. Artık hissettiklerimi gizlemeyeceğim. Sen şehit edilirken yüzündeki ve kalbindeki temiz duyguları gizlemediğin gibi.

 

 


Vesselam


Yıldız .. 

28 Temmuz 2025 Pazartesi

İblis ile karşı karşıya .

 

Yıllar önce bir konu hakkında  açıklama yapmam gerektiği söylenmişti.

Yıl 2005

  Kuranı Kerimin arasına Hiç yazı yazılmamış boş bir sayfa koydum. Ve bu Kuranı Kerimi bizim eğitimimizde sorumlu olan yetkiliye iletilmesini gerektiğini söyleyerek bulunduğum yerde bir daha geri dönmemek üzere dışarıya çıktım .

    Kuranı kerimi arkadaşımın eline doğru uzatırken , içerisin de not kağıdı olduğunu ve bu not kağıdının Kuranı Kerim ile birlikte ismini söylediğim kişiye iletilmesi gerektiğini  önemle rica ettim.

 

      Bir ya da birkaç gün sonra telefonum çaldı . Özellikle o ana kadar telefonumu açık tuttum. Çünkü o telefon bir daha açılmamak üzere tamamen kapanacaktı.

    S.a

 Nasılsın ? Yıldız toparladın mı , birkaç gün sonra geri gelecektin. Kafanı toparlaman için eve gönderildin .

   As.

    Başka cevap vermedim.

  Yıldız bana iletilmesi için Kuranı Kerim bırakmışsın ve içerisin de boş bir sayfa vardı ! . Yanlış sayfayı koydun sanırım.

   Ben : Hayır doğru sayfayı bıraktım . Okumadınız mı ?

Karşımdaki kişi : Hayır , okumadım , boş bir sayfaydı .

Ben :  Evet haklısınız . Kalem ile lekeleyemeyecek kadar temiz bir sayfa . Ben o sayfaya yazabilecek tek bir söz dahi bulamadım. Hayatımın en temiz yıllarını , amaçlarımı , hedeflerimi , hiç kirlenmemiş niyetimi , uykusuz sabahlarımın , feda ettiğim canımın karşılığın da , yaşadığım hayal kırıklığı karşısında yazabilecek tek söz bulamadım.

   Karşımdaki kişi : Hala çok duygusal bakıyorsun yaşanan duruma karşı verdiğin tepki oldukça yüksek .

 Ben : Yüksek mi ? Ben bu gün den sonra hayatım boyunca bir daha sizinle görüşmeyeceğim. Sizden sebep tanıdığım bütün yerler ile irtibatımı koparacağım. Medrese eğitimin sadece 7 aylık sürecin sonunda tamamen bitti. Ben bir daha asla hiçbir toplumun içerisin de olmayacağım. Yaşadığım sürece yalnızlığın dışında hiçbir toplu hareketin içerisin de bulunmayacağım. Benim İslam anlayışımın tamamen yerle bir olmasının kabul edilir tarafı olmayacağını söylerken , ben şuan kendimi yok etmemek için Allah c.c sığınıyorum . İslamiyet kusursuzdur . Kusursuz İslamiyet’i hiç kimse yanlış yansıtamaz. Gerekirse bu yolda ölürüm ama yine de kimse bana aksi yöndeki durumu kabul ettiremez.

   Halbuki canımdan çok seviyordum. Bu yolda en çok o ablalık yaptı . Anne gibi kucak açtı . Ne oldu anlamadım . Bir şeyler doğru değil . Ama anlatılanlar aktarıldığı gibi değildi . Bunu anlayabilecek biriydi. Sıradan biri değildi. O günlerin ileri gelen Gazetecisi , İslam için cezaevinde kalmış , İslam devletleri arasında büyük adımlar atan güçlü bir kadındı. Ne olmuştu da birkaç hocanın sözüne kanarak , adil olamayan yaptırıma onay vermişti.

   Benim haksızlık karşısında verdiğim tepki , mazlum ve günahsız bir kızın İslam eğitiminin yarıda kalmasına sebep vermişti. Ve bu kız İsviçre’den gelen Türk ailenin en gözde çocuğuydu.

      İslamiyet Kusursuz . İslamiyet adil , İslamiyet tertemiz.

 

Telefonumu kapattım. Ve bir daha o telefonu asla açmadım . Eve geldim ve kendimi oda ya kilitledim. Tam 6 ay çıkmadım o kapıdan dışarı . Ya aklımı yiyecektim, ya delirmeden çıkacaktım o odadan. Babam ne çekti elimden. Tek söz söylemedim. Söylemem de . Sevmiyorum benim yaptıklarımın dışında olan olayları anlatmayı . ,

    O dönemler İslam kadınını örtünmesinin  en güzel haliyle yaşıyordum . 6 ay ben den çok şeyler aldı . Bir daha o masum Yıldız’ı göremedim. Vicdanını bir kenara bıraktı o günden sonra . Çok katı , hiç bir tavize izin vermeyen, acımasız bir insana dönüştü resmen  . Küçücük olaylarda bile avazı çıkana kadar bağıran saçma sapan bir Yıldız çıktı karşıma .

    Sanki o Yıldız limitinin son evresine ulaşmıştı. O dönemden önce zorlu bir tedavi süreci geçirmiştim. Hatta Babam daha çabuk toparlanmam için beni Medreseye gitmem konusunda destekledi. Aslında o 7 ayda çokça yol kat etmiştim. Tedavi süreci kullandığım ağır ilaçlar hafiflemişti. Ve işin doğrusu o günden sonra asla ilaç kullanmadım . Şifa bulmuştum. Benim tek şifam İslamiyet’tir.

  

   Belki de şu gerçeği yazmak ilk kez bu kadar yerin de olacak. Medrese de olduğum o dönem çok hızlı bir şekilde ilerliyorduk . O ipin koptuğu sabahın gecesin de kısa bir uyku vaktin de ?

   Gece Kuranı kerim okuma , teheccüd namazları , siyer , ilmihal , peygamberler hayatı ile zamanın en bereketli günleriydi ,,

    Sabah namazına çok az vakit kalmıştı , Daldım ve ilk kez İblis rüyama girdi .

Başımın ucun da beni uyandırırken bir kapıyı çalar gibi kafamın anlımdaki hizaya doğru tık tık sesi çıkar gibi ,

O anı ölene kadar unutmam mümkün değil. Hala pürüzsüz bir şekilde hatırlarım. Gözlerimi açtım ve başımın ucunda İblis ,

    Başımın ucundan dört bir tarafımı saran çocukları ile birlikte , bir milim kıpırdamak istesem mümkün değil .

İblis :  Sen burada ilim bilgilerini tamamlayacağını mı sanıyorsun dedi. Sen ilim sahibi olamayacaksın dedi.  

 Ben de :  O halde elinden geleni ardına koyma dedim. Bu etrafımdakiler kimler dedim.

İblis : Onlar çocuklarım dedi , sana ne kadar güçlü olduğumu göstermek için onları da getirdim dedi.

Ben de senden korkmuyorum , elinden geleni yap , dedim.

İblis : O korkunç yüzü ile gülümsedi sen göreceksin dedi.

  Tam o esnada bizden sorumlu hoca içeri girdi ve sabah vaktinin yaklaşması sebebi ile uyandırdı ve bir şeyler söyledi. O söylediklerini kabul etmedim ama oda arkadaşım imtihan olduğunu ve bunu yapmamız gerektiğin söyledi. Rüya’ dan ortalama 50 dakika sonra ben o bulunduğum yerde kıyametleri koparacak  düzeyde hocaların odasına daldım ..

    Öğlen vakti olduğum da bir daha geri dönmemek üzerine çıktım.   

 

    O gün Yıldız öldü sanırım. Son inandığı ve ömrü buyunca ne olursa olsun tutunduğu dal , ağaç kökleri ile sökülmüş gibiydi.

   Üzerinden koskoca 20 yıl geçti. Bunu ilk kez kaleme aldım. Babam’la yaşadığım son günü yazdıktan sonra başka bir boyut oluştu üzerimde.

 

 Hayat hikayemi yazmamı beklemeyin. Ben yaşadığım sürece hayatım benim özelimdir. Bu konudaki hassasiyetim esastır. Ama bu özel bir konu değil. Bu benim hayatımın kırılma noktası .

    O güne kadar kötülüklere karşı bile sesini çıkarmayan , öldürülse bile sessizce nefesimin sesini vermek için çabalayan biri vardı .

 Ama ne olursa olsun , Tek destekçim Babamdı. O benim hayatımın en büyük gücüydü.

  O günden sonra eski Yıldız’ ı bir daha görmedim.

 6 ayın sonunda odanın kapısını açarken bir daha eski Yıldız olmayacağımı anlamıştım ama kabul etmek çok uzun sürdü.

      Aslında o bastırılmış duygumun gerçek nedeni İslamiyet’in bende yarım kalmasıydı. Gazze yeniden beni hatırlattı. O ilk günlerim Gazze de yaşayan Müslümanlar gibiydi. Tek başıma kalacağım derken her şeyi bir bir unutmuş ya da hatırlamıyordum.

   Eski Yıldız uyandı .

    Yıldız’ın baskısı ile ne yapacağım bilmiyorum .

 Bırak diyor , her şeyi bırak ve o ilk Yıldız ol .

 

Vesselam

 

     Not : Hac dönemleri Şeytan taşlamaya geldiğimiz zaman deliler gibi gülümsememin sebebi’ de bu.

2005 yılında sen geldin ,

Ben de iadeyi ziyaret yapıyorum der gibi aşırı mutlu oluyorum . Her attığım taş sayısınca yüz yüze tanışıyoruz zaten diyorum .

 

Yıldız Soylu

 

25 Temmuz 2025 Cuma

Hamas Yöneticisi Dr. Teysir Süleyman ile

   

Hamas Yöneticisi Dr. Teysir Süleyman ile

 

     Büyük bir heyecan ile buluşma noktasına tahminimce yarım saat öncesinden gittik. Çünkü gideceğim kişilere oldukça yüksek bir baskı uygulamış olabilirim.

 Bilal hoca yine de durumu riske atmamak için İstanbul’a her geldiği zaman ablasının evinde kaldığı halde ,  o gece otelde kalan Kamerun’lu Gadji ( Tercüman kardeşimiz) sabahları zor uyanma ihtimalini riske atmamak için , Bilal hoca’ da o gece aynı otelde kalmak zorunda kaldı sanırım. Geç saate kadar hepimiz uyumadık . Çünkü ara ara whatsapp üzerindeki yazışmalarımız geç saate kadar devam etti sanırım. ( Bu ara balık hafızası gibiyim )

     Sabah 5 de sabah namazını kıldıktan sonra uyumadım ve evde işlerimi toparlamaya başladım.

 Bilal hoca’ya erken gitmemiz gerektiği konusunda yine genel bilgilendirme yaptıktan sonra sanırım , sabah 7 suları ofise geçtim.

    Bilal hoca tam vaktinde geldi . Gadjii aşırı tatlı bir çocuk . 25 yaşında ama bebek gibi yüzü var Maşallah. 40 yıldır tanıdık gibi otomatik abla olarak hemen yolda konulara girerek erkenden buluşma noktasına gelmiş olduk. Kimsenin benim psikolojik baskılarımdan rahatsız olduğunu düşünmüyorum . Zaten sabahı zor ettim. Ne uyuması , onlarında uyumasına gerek yok  zaten. Gadji kardeşim  geç saatte uyuyan , sabahları güzellik uykusunu seven , bugün için fedakarlık yapmak zorundaydı .Bilal hoca tüm riskleri düşünerek aksaklık olmaması adına gereken önlemleri almıştı. Bir de beni tanıyor sanırım , 10 sene önce ilk tanıştığımız dönemlerde canına okumuş olma ihtimalim yüksek sanırım. Sabır küpü Maşallah.

   Motif Uluslararası İnsani Yardım derneğinin Başkanı olur kendileri ..

Konuyu dağıtmadan asıl mevzuya gelelim bence.

Aracın dışına çıktık ve  Hamas Yöneticisi Dr. Teysir Süleyman beyin gelmesini bekliyoruz. Biraz erken gittiğimizi söylemiştim. Ben de nasıl bir heyecan var anlatamam. Bir yandan ağlıyorum , diğer yandan gülüyorum , saniyelik geçişleri beni tanımayan kişiler görse pek sağlıklı bulmayacağı kesin. Ve tam beklenilen zamanda Dr. Teysir bey geldi.

    Ben şöyle söylemek istiyorum , bir insanın görmemesi için Dünya gözünün görmemesi lazım. Rabbim bu nasıl bir teslimiyet. Bu nasıl bir İman . Bu nasıl bir yol .

 Bilal Hoca beni çok iyi tanıdığı için , yeni tanıyan Gadji’yi de bazı özelliklerimi aktarmış. Ama hiç aktarılmayan Dr. Teysir bey de kalp gözüyle her şeyin farkında.

   Toplantı yapacağımız yere doğru yola koyulduk . Aracın için de Bilal hoca’ya bakarak şöyle söyledim. ilk kez kendimi bu Ülke’ye gelen misafir olarak hissettim dedim. Bu nasıl bir ev Sahipliğidir. Aracın içerisin de Defalarca Arapça Hoşgeldiniz , Sefalar getirdiniz derken Ömrüm boyunca ben böyle bir samimiyet görmedim. Toplantı mekanına ulaştık ve Kalbimin ritim atışını duyar hale geldim sanırım.

   Yine benzer söz ama bu sefer söyle diyeceğim ,  Kalü Bela’dan beri tanıyorum zaten . Ama ben çok geç kaldım. Geç kaldığım konular İslamiyet’in tozlu raflar arasından aydınlığa çıkması gereken bu yolda geç kalmamla alakalı.Hiç bir ziyarette böylesine ( hatta kendi evimde olmak üzere ) huzurlu bir ortam da olduğumu hatırlamam .

   Ortalama 2 saati aşan görüşmenin içerikleri hayatımın tüm yaşanılanlarından üstün düzeydeydi. Bilgi ve içerik olarak . İki dil bilmeyen ben ve Bilal hocanın soru bombardımana karşı Gadji ( benden iyi Türkçe biliyor ) Çok başarılı tercüme eşliğin de iki tarafa kesintisiz destek sağladı .

    Kontrolsüzce ağlamalarımın önlemini alınamayınca büyük bir peçete kutusu desteği ile kalbimdeki acıların , çaresizliklerin , kendimi kurtaramadığım bataklık hissinin çığlıkları gün yüzüne çıktı sanırım.

 

      Aynı atmosferin içerisin de konuşmalar devam ederken gerçekliğine dahi inanamayacağım bir boyuta geçtim. Ben burada değilim , bu mümkün değil , diye defalarca Bilal Hoca ile göz göze geldik.

 Hamas Yöneticisi Dr. Teysir Süleyman bey 20 sene İsrail kuşatması tarafınca cezaevinde kalmış , Hamas ordusunun ilk takas girişimindeki kararın ardından , Ülke dışına gönderilme şartı ile vazifesine Dünya’nın bir çok noktasın da devam eden gerçek Mücahitlerden bir tanesi .

   Sabah ‘ a kadar Hamas Yöneticisi Dr. Teysir Süleyman beyin duruşunu , konuşmalar esnasındaki ahir zaman Ümmetinin tüm özelliklerini taşıyan , yansıtan , bilgisi , donanımı , korkusuzluğu , İmanın en üst mertebesinin nasıl yaşanarak , bahanesiz teslimiyetin bire bir canlı örneği.

    Ara ara kontrol edemediğim konuşmalarım da dahi (ben deniz )  , Ayetin ve Sünnetin dışında tek bir kişisel görüşünü dahi dile getirmeyen , yaşanılanları anlatırken , benim duymaya dahi tahammül edemezken ,

     Hz. Muhammed s.a.v 13 sene Mekke ‘ de görmediği zulm kalmamıştı diye beni telkin eden ve devamında,  Biz onun Ümmetiyiz , bunları yaşayacağız . Ve bu uğurda Şehit olacağız diye sözlerine devam etmesi tartışmasız mükemmeldi .

    Yanındaki koltuğu göstererek yakın zamanda bu koltukta oturan Hamas Mücahitlerin en kıdemlileri arasında Gazze’ de şehit düştü . Halbuki yakın zaman önce ziyaretimize gelmiş ve Dünya üzerindeki uyanışın sağlanması için toplantılar yaptığını dile getirdiğin de , O korkusuzluğun , bu yolda ölmek için yaşanılan hayatın en ağır süreçlerine Elhamdülillah diyebilmek hangi boyutu ben bilemiyorum .  

 Onca konuşmaların içerisin de tek bir sitem , en ufak bir kaygı , sözlerinin aksini ispatlayacak tereddüt bulunmamaktadır.

    Konuşmaların içeriği bizlerde kalsın ,

 

Ama istedikleri var ,

 

 

BOYKOT

DUA

GÜCÜNÜZ NEZDİNDE GÜVENDİĞİNİZ KURUMLAR ÜZERİNDEN PARA YARDIMI ..

 

Hepsi bu kadar ..

 

 Ben şaşkınlıkla kala kaldım. Aylardır kendime Cehennemin en dip tabakasın da yanacaksın Yıldız derken , onların akla , hayale gelmeyecek kadar korkunç yaşadıkları karşısında duruşuna inanmak mümkün değil. Bir ara Bilal hoca’ ya şöyle dedim.

   Yemin ederim bunlar Cennet’e gitmişler , görmüşler , o sebepten böyleler dedim. Ben neyi kaçırıyorum dedim. Bu nasıl bir teslimiyet. Bu nasıl bir iman. 2 saat içerisinde konuştuklarımız can yakıyor ama onun yüzündeki samimiyeti , zarifliği , hafifçe ara ara tebessümün den en ufak bir zedelenme yok. 

   Anlatılacak sayfa sayfa kelimeler var ama inanın kitap halinde yazıya döksem anlatamam. Anlatamıyorum da , galiba anlatılmaz da ..

   Filistin çocukluğumun Kahramanlarını yaşatan yer.

Gazze yaşamım boyunca ailem .

Mescid-i Aksa davam ,

Ben ise zavallı bir kulum işte.

    

 

       Not : Şuan en büyük hedefleri Dünya’nın İslam üzerinde uyanışı , ve Toplu bir halde hareket algısını oluşturma  gayretindeler.

 Gazze için tek kişi kalıncaya kadar devam etmekten başka alternatifimiz yok. Zaten 77 yıldır süren savaşın içerisinde biz başlatmadık savaşı , bizler zaten cezaevinde öldürüyoruz , en azından savaşarak öldürülmek Dünya’ nın gerçekleri görmeleri sağlayacaktır.

 

Şuan Gazze’de açlık en büyük sorun . Aylardır tek tır içeriye girmedi. Toplu ölümler israil Siyonistlerin en büyük planları arasındaydı. Artık bir şeyler yapmamız lazım …

 

   Vesselam

  

 YILDIZ 

 

 

23 Temmuz 2025 Çarşamba

BABAM İLE SON KONUŞMAM ..

 

Çat kapı habersizce gelme huyu yoktu Babamın ..

Dünya’ da en çok sevdiğim kişidir Babam . Çünkü bütün karanlık anlarımda beni sorgulamadan , yanımda olan tek kişiydi.  Tek bir ima dahi etmeden .. Büyük bir sabır işi sanırım . Evlatlarını Allah c.c. rızasını kazanmakla birlikte büyüttü ve Mükemmel bir Babaydı ..

      Allah c.c ondan razı olsun .

 10/02/2015 tarihinde çat kapı gelmişti ofise . Baba neden haber vermeden geldin ? Bir şey mi oldu derken ne bilebilirdim son konuşmam olacağını !

    O gün uzun uzun konuşmuştuk. Genel de hep nasihat ederdi , konuşma içeriklerinde .

    Ayeti Kerime ile başlardı konuşmalarına , Hz. Muhammed s.a.v hadisleri ( hurafe hadislere çok dikkat ederdi ) araştırmaları sonucu esas hadisleri anlatırdı .

   Dünya kelamını çok sevmezdi. Dünyalık mevzular onun hoşnutta etmezdi.

Gayreti hep İslamiyet’in doğru şekilde yaşanmasıydı . Konuların içeriği çok derinleşmişti .

   Saadet aradı ve Babam yanımda dediğim de Babamı rüyasında görmüştü onu anlatmaya başladı .

 Baban bir su kenarının da , üzerinde  bembeyaz iki parçadan oluşan kıyafet giymişti keten kıyafeti andıran üst ve alt pantolon şeklinde.  . Elinde asaya benzeyen bir değnek vardı . Omuzundan aşağıya inen bez çanta ve içerisinde bir parça ekmek vardı .

  Saadet rüyasını anlatmaya devam ederken ben çok anlam veremeden megafonu açtım,  telefon ile ofisteki olan herkesle birlikte dinlemeye devam ettik.

  Babanın önünde yürüyen bir Nur var diye sözlerine devam etti Saadet . Yüzü görünmüyor , her yanı ışık saçıyor . Ve onun yanında 4 tane kişi var . Onları takip eden onlarca , yüzlerce kişi var . En son kişi Baban . Akar suyun içerisine doğru adımını atıp yolun karşısına giderken , önündeki giden kişilere yetişmesi gerektiğini söylediğini söylemişti.

    Saadet bulunduğu yerde tek kalacağı korkusu ile Timur Amca ben de seninle birlikte geleyim derken ( bilmediği yerde yalnız kalacağı korkusu ile )

  Rahmetli Babam sen burada bekle kızım. Senin gelmen için vaktin var diye cevap vermişti ……… 

 

       Hemen havanın atmosferini değiştirmek için ooooooo Baba demek İslam kafilesine katıldın. Saadet'in bulunduğu yerde kalmasını istemende anlaşıldığı üzere daha İslamiyet için eksikliklerin var olduğunu ,  onun için  beklemesi gerektiğini söylüyorsun. Anladım ben diye Saadet’i de fazla hatta bekletmemek için telefonu kapattım. Ölüm aklımın ucundan dahi geçmedi. Halbuki 5 gün önce Babam beni aramıştı . Yakın zamanda bir kişi Vefat edecek , ( Allah c.c. en iyi bilendir ) bu gözü her konuşmasına eklerdi.  Rüyamda kefene sarılı birini gördüm yüzü kapalıydı ve sen onun  başında ağlıyordun demişti. Ben yine hazır cevap , bak ben ölüyorum , kendi cenazeme de kendim ağlıyorum diye yine cevap verip geçiştirmiştim. Vallahi tek gün bile Babamın vefat edeceğini hiçbir an aklıma getirmemiştim. Ama kendim için günde yüz defa cenaze namazımı kılardım. Yani her gün ölümüm aklıma gelir , ara ara kendi ölümüme öyle kapılıp giderken , ağladığım da olmuştur.

   Aklıma geldi bunu anlatmasam olmaz ..

     Yaş ortalama 10 ya da 11 aralığında  . Evin içerisin de deli gibi oturdum ağlıyorum . Ama nasıl hıçkıra hıçkıra , Babam sesime geldi , Ne oldu Yıldız neden avazın çıktığı kadar ağlıyorsun dedi …

  Ben de,  Baba ben öldüm ;  kendi ölümüme ağlıyorum , diye cevap vermiştim.

Babam gözlerimin içerisine öyle şaşkın bir halde bakarak Kızım sen kafayı mı yedin , diye soru sormuştu ? Sen nasıl öldün de kendi ölümüne avazın çıkana kadar ağlıyorsun anlamadım diye cevap verdi.

Ben daha da bağırarak Babam benim ne dediğimi anlamamış ve biraz da karşımda gülen bir baba yüzünü görünce , bak ben biliyordum ben ölünce kimse ağlamayacak , ben de kendimi öldürdüm hayalim de peşin peşin kendi ölümüme ağlıyorum diye cevap vermiştim.

 Rahmetli Babamın kahkahası hala kulaklarım da , sen ciddi misin demişti . Ben de benim şaka yapan bir halim mi var diye ayaklarımı yere vurmaya başlamıştım.

 Babam geldi , bana sarıldı , kızım bunu başka yerden yapma olur mu , sana deli derler demişti.

 Ben de umurum damı ben zaten ölmüşüm kim bana deli derse desin diye ağladığım gün aklıma gelince , o kadar yakındı kendi ölümüm ama sevdiklerime dair tek bir an bile gelmezdi. Hele bu kişi benim Babamsa .. Mümkün değildi !.

   Tüm bu anlatılanlarda bile tek bir an aklıma ve kalbime getirmemiştim, babamın ölümünü .

Sonra Babam yine nasihatlerine devam ediyordu. Ah Yıldız senin şu dilin yok mu ? Bir dilini kontrol edebilsen Dünya ‘ da senin eşin benzerin olmaz ama çok sert konuşuyorsun. Çok kalp kırıyorsun . Senin bu halin ne olacak derken bile ,

   Baba kusura bakma sen beni böyle yetiştirdin , Ben kalbimde ne varsa söylemesem yaşayamam , ben insan kayıramam , Kim beni sinir ediyorsa kusura kalmasın ezer geçerim diye deli çağın sonları döneminden cevap vermiştim.

  En çok söylediği nasihatsa , Son nefesine kadar tek bir vakit namazını bırakma derdi , Hatta bunu her gün tekrarlardı .

BEN :  Ya Baba ben Namaz kılıyorum bu nasihatini Namaz kılmayanlara söyle derdim.

Bilakis sana söylemekle yükümlüyüm derdi , Birinci sebebi Benim evladımsın ! İkinci sebebi ise son nefesine kadar Şeytan ve Nefsin seninle birlikte olacak . Onlara aldanırsın , aldanma diye söylüyorum derdi.

   Birkaç saatlik sohbetin içerisinde ofisin içerisinde bulunan herkesle tek tek konuştu nasihatlerde bulundu ve tekrar yanıma gelerek son sözlerini söylemeye başladı ..

   Yemin ederim yazdıklarım da eksiklikler vardır ama asla fazlalık yok .. ( dipnot )

 

   Eeeee kızım Dünya ölüm kalım Dünya’sı . Ben hemen lafını keserek evet ölüm ama benim için ÖLÜM Dünya’sı ..

Babam yine tekrar kaldığı yerden devam ederek , Yıldız senin için de  benim için de ve Dünya’ya gönderilen Tüm canlılar için Ölüm Dünya’sı .

 İlk kez böyle bir konuşma yapıyordu. Bu sefer tedirgin oldum , konuşmasına izin vermiyorum her seferinde sözünü kesiyorum ama tekrar alıyor sözlerini sil baştan .

 Eğer ben ölürsem dedi ? Bana ilk kez böyle söz söyledi. Ben zaten Babamın kendisiyle alakalı  hiçbir ölüm sözünü ne dinlemiştim  ne de  söyletmiştim.

  Offfff Baba evet Yıldız ölürse ne yapalım diye konuşalım dedim.

Babam peki kızım o zaman önce sen söyle sonra ben söyleyeyim dedi .

Baktım kurtuluş yok iyi peki dedim.

Ben ölürsem Baba beni vefat ettiğim yere defnedin. Öldüğüm yer  uçsuz bucaksız bir yer olsa dahi . Ben bilinmediğim bir yere defnedilmek istiyorum . Hatta öldüğüm yere en yakın kabir neredeyse . Eğer uğraşma istemiyorsanız , bırakın gidin ,  derken bu sefer çok keskin ve net bir dille konuştum .  Ben Dünya’ da yok olmayı tercih ettim , Lütfen kabrimi de belirlemeyin diyerek konuşmalarımı tamamladım.

 Seni dinliyorum dedim ama sanki ecel terleri döker gibi ..

 

Peki kızım senin dediğin gibi yaparız . Şimdi sıra ben de Ben ölürsem dedi , Ben yine bu sefer sesimi yükselterek ya ne ölmesi , sen ölürsen beni paramparça ederler . Sen nasıl böyle bir söz söylersin. Senin vicdanın yok mu ! Sen nasıl bir babasın , Ya baba sen olduğun halde Dünya’yı burnumdan getirdiler , sen olmazsan etrafımdaki insanlar beni yok ederler . Senden korktukları için bana dokunamıyorlar , başıma neler geldi bilmiyor musun ? İyi senin öldüğün gün bende öleyim zaten arası çok geçmez insanlar beni ÖLDÜRÜR DİYE BAĞIRMAYA başladım.

 

     Babam gözlerime baktı ve Korkma senin kılına dahi zarar veremezler .

Ben de geç DALGANI BABA . Kusura kalma görünen köye de kılavuz gerekmez .

Babam tekrar Allah’ın adıyla yemin ederim kızım kimse senin kılına dokunamaz korkma dedi.

Ben de Baba sen ne diyorsun ya , sana bir şey olsa kim beni koruyacak söyler misin  ? dedim.

Babam kızım ben seni öyle bir yere emanet ettim ki senin hiçbir konuda hiçbir durum karşısında zarar görmeyeceğinden şüphem yok dedi.

  Hala anlamamıştım Babamı . Söylenmeye başladım , sen beni kime emanet ettin. Başladım isimleri saymaya ..

   Babam gülümsedi ve işaret parmağını kaldırarak o isimlerini saydığın kişiler değil dedi ve ekledi

Ben Seni Emanet edilenlerin  Sahibine , Allah c.c. emanet ettim. Emanetlerin en yücesine , en güçlü ve sonsuz kudret Sahibi olan , Allah c.c. emanet ettim. Baban kim kızım dedi. Hiç senin kılına zarar gelir mi dedi.

 

   Öyle bir sessizliğe büründüm ki tek söz söylemedim. Ruhum başka bir Dünya’ ya geçmiş gibi , Öyle emin öyle tereddüt etmedim ki , Şahadet parmağını kaldıran Babamın gözlerine baktım ve sadece sustum .

   Sonra devam etti . Kızım senden sebep bugüne kadar bu konuyu konuşmadım. Ama bazı sözleri söylemem gerekiyor dedi.  Eğer ben ölürsem benim kabrimi Rahmetli dedem ( ismini aldığı kişi ) Timur dedemin kabrinin yanına defin edin. Ama bu talebim sizlere zorluk verecektir . Çünkü köy yolu çok eski , Rahmetli Dedemin kabri bakımsızlıktan yeri bile kaybolmuş olabilir , o sebepten ötürü  ikinci seçenek olarak Annemin , Babamın ve Rahmetli kardeşimin kabri olan Malatya Şehir mezarlığına götürün. Eğer uzak diye yine size zorluk verecekse , beni vefat ettiğim yer muhtemelen İstanbul olacaktır. Buraya defnedersiniz dedi ve ayağa kalktı .

Babam :     Ben Kabe’ye ve Medine Münevvere ’ye hasret gideceğim. Sen gidersen Selamımı iletirsin dedi ve gitti.

       Ah Babam bir yanım öyle Güçlü ki Ne olursa olsun başım eğilmedi , bir yanımda öyle sessiz ve özlem dolu ki ..  

     3 gün sonra telefonum çaldı , Babamın telefonu , açtım ve Babanız hastane de ! …

 

Bu sebepten dolayı değinmek istediğim konu şu !

 

Allah c.c bir kulunu korursa kimse ona zarar veremez ..

 

Vessalam

 

Yıldız SOYLU

 

 

 

22 Temmuz 2025 Salı

Nedensiz Nedenler ..

 Hırslarınızı bir kenara bırakmayı denediniz mi ?

Başınızın kenarına neleri bırakabildiniz ?

Kaç defa makamınızı terk ettiniz ?

İmtihan edilirken ne kadar büyük fedakarlık gösterdiniz ?

Kaç defa Öldünüz, Kaç defa öldürüldünüz ?

 Yaşadığınız dertlere dert derken asıl derdin ne olduğunu biliyor muydunuz ?

Kaç gecenin karanlığında kayboldunuz ?

Kaç gündüzün Güneşin de yandınız ?

Sustunuz mu. ?

Avazınız çıkana kadar bağıracağınız yerde , susarak kül oldunuz mu ?

Kulluk nereden geliyor biliyor musunuz ?

Tek tek başınıza gelen ne varsa hiç tereddüt etmeden sığındığımız o Yüce kapı .

Yansam ne olur , savrulsam, toz duman olsam ne olur ,  bu Dünya’da.

Hiç !

Hiç olmayı o kadar çok sevdim ki !

Çıkmaz sokakların, kanayan yaraların , soluksuz nefeslerin telkini gibi.

Hiç olmak. Hiç olunca İnsanın canı acımıyor ki. Yokluk hissi . Varlığında yok olmak gibi .

Vesselam

Yıldız


17 Temmuz 2025 Perşembe

Gazze'm Canımın Canı ..

 

     Gazze’ yi bir an bile aklımdan çıkaramıyorum ki .

     Yediğim yemekten UTANIYORUM . Uyuduğum yataktan , yaşadığım evden utanıyorum . Namaz kıldığım vakitlerin tamamında sadece Duam’ da Gazze var. Dilim Gazze’den  sonra tek bir kelam etmeye utanıyor .

   Her gün yeni güne uyanırken , elime aldığım telefonuma bakarken canım çok sıkılıyor . Çoğu gece sabahlara kadar ağlıyorum . Cehennem de nasıl yanacağım diye üzülüyorum . Hiçbir günah beni bu kadar korkutmadı . Bin defa tövbe etsem arınmayacak kadar yapıştı Ruhuma . Kurtulamıyorum , kurtaramıyorum kendimi .

   Allah’ım ben Cennet’e gidemeyeceğim biliyorum , çünkü ayeti kerim’ de yazıldığı gibi

   Tevbe Süresi : 38

Ey iman edenler! Size ne oldu ki, “Allah yolunda topluca savaşa çıkın!” dendiğinde olduğunuz yere çakılıp kaldınız. Yoksa âhiretten vazgeçip dünya hayatına mı râzı oldunuz? İyi bilin ki, âhiretin yanında dünya hayatının zevki hiç denecek kadar azdır.

  Çakılıp kaldık .

   Gazze’deki bir genç söyle söylerken işittim. Ben Şehit olacağım , Rabbime kavuştuğum an ilk önce Müslümanları şikayet edeceğim ve hakkımı alacağım demişti. Allah’ım bizler küçük bir topluluktuk. Senin dinini korumak için , Kuran’ın Kerimin emirlerini yerine getirmek için , Hz. Muhammed s.a.v yolundan devam ettik. Tüm zorluklara karşı davamızdan vazgeçmedik. Ve yok edilinceye kadar hepimiz senin için canımızı feda ettik diye söylediği sözleri kulaklarımdan silmem mümkün değil. 2 milyar Müslümanlar bizleri yapa yalnız bıraktılar. Biz onlardan DAVACIYIZ ..

  Ben de davacıyım , kendimde olmak üzere . Biz yapa yalnız bırakmadık . Biz yerin dibine çakıldık . Biz Dünya’nın ağzımıza çaldığı bir parmak Bal’ın tadına Ahiretimizi harcadık . Bile isteye Cehennem yoluna koyulduk. Ve hiç tereddüt etmedik.

     Vicdan nasıl bir şeydir. Elle tutulmuyor , ama tüm Dünya’nı yerle bir ediyor . Benim hiç ama hiç içim rahat değil. Yaşadığım Dünya’da tat almayı da bıraktım . Savaşıyorum ama kendimle, hala ne yaptığımı da bilmiyorum . Çalışıyorum , çabalıyorum , kimseye minnet etmiyorum lakin kendime de faydam dokunmadan yaşıyorum . Neden bırakıp gidemiyorum , kardeşlerimle birlikte ben neden Ölemiyorum !

       Değerli bir dost geçen yıl şöyle söylemişti.

   Yıldız biz Gazze’de şehit olamayacak kadar günahkarız . Orada şehit olmayı hayal bile etme demişti. Nasibi olan nasılda bir neden bir sebep bulabiliyor , bizlerde nasipsizliğin dibine takılı kaldık. 2 yıl öncesine kadar yediğim , içtiğim , aldığım ne varsa YAHUDİ mallarının en zirveleri ile yaşamış durmuşum. Ya ben nasıl bir Müslüman’ım. Yemin ederim kendi şahsıma Müslüman’ım demekten bile çekinir oldum. Bu halde mi ? Düne kadar boğazıma kadar bataklığın en uç noktasına kadar batmış haldeyken şimdi neyi sorguluyorum kendimden. Bir anda nasıl arınacak beden. Ruhun arınması başlı başlıca koca bir ömre bedel.

      2022 yılında Kudüs’e gittiğimde fark etmiştim. Bir şeylerin yanlış olduğunu kendi adımca . Ben Filistin halkını gördüğüm de ve onlarla tanıştığım zaman İslamiyet benim anladığım gibi olmadığını , onlara bakınca kendimde utanma hissinin çok fazlaca hissetmiştim. Resmen İman akıyordu bütün benliklerinde . Beşikteki bebekten , hasta yatağındaki yaşlıya kadar kim varsa. Ya sonrası 2023 yılında tokat gibi yüzüme vurdu .  Fark ettin ama değişmedin, şimdi değiştirmeye çalıştığın nedir ? Çok geç kaldın . Bin defa doğruları gördün ama düzeltmek için illa kıyamet mi kopsun başına. Koptu kopmasını beklediğim kıyamet.

  Hz. Musa  a.s misali . Elindeki asasını Kızıldeniz’e vurduğu an Deniz ortadan ikiye ayrılmıştı.  Ardından gelen Firavun denizin tam ortasında kala kalınca ölüm meleği gelmeden iman etmişti. Ama Allah c.c ona tanıdığı süre dolmuştu. Ölüm meleği canını aldığı zaman da tövbe etmemin faydasız olduğu vakitti. Ve tövbesi Kabul edilmedi . Peki biz hangi Deniz'in ortasında kalmayı bekliyoruz ! 

    Ah Gazze’m ah. İçindeki acıyı dile getirecek kelam , söz , ifade bulamıyorum. Halime ACIYORUM . Her geçen gün Cehennem’ in ateşinin sıcaklığını hissediyorum sanki. Her bir Şehit’ in şahadetine şahitlik edince , her şehit için Elhamdülillah diye sevinçlerle mutlu oluyorken , yere düşen her şehit kanının hesabını vermenin korkusuyla kendim için de AĞLIYORUM .

  Yine de bu acizliğimin içerisinde sevindiğim bir konu daha var.

 Dünya gözüyle Cennet’e giden Ahir zaman Ümmeti gördüğüm için de kendimi şanslı hissediyorum ..

 Cennet ehli insanları görmek bile Dünya'nın en büyük nimetleri arasında. 


Vesselam

 

YILDIZ SOYLU

 

13 Temmuz 2025 Pazar

Başlayalım mı ?

     İki avucunu birleştirdiği vakit , gözlerinin kapandığı zaman , bazen başını secdeye bırakarak öylece kalakalmak. , Tüm seslerden uzak , en ufak bir tereddüt’ ün hislerine dokunamadığı anların kıymeti gökleri ardında bırakırken , arşa yükselen ruhun hiç yabancı değil aslında . Anne karnındaki güven duygusu da nedir ! ..

    Hiçbir tadın erişemediği , bildiği ama anlatamadığı gerçekleri nasıl saklayabilir. 

Kalbin konuştuğunu duymak kadar güzel bir söyleşi yok bu hayatta . Dilin konuşmaktan haya ediyor, gözlerin kapalıyken görebildiklerini , gözlerini açmaktan kaçınırcasına Âmâ olmanın temizliğine ulaşmak bambaşka bir göz olsa gerek . 

    Nefesin tarifsiz bir lezzete dönüşmesi , mutluluğun zirvelere ulaştığı , satın alınamayacak olan kıymetli Huzurun bağ kurduğu vakit. 

  Misafir olduğun yer kıskanır seni , Ev sahibi Dünya’yı yaratan Rabbin  . Eşi benzeri olmayan . Hiç eksik kalır mı insan. Kime ihtiyaç duyar ki ! Böyle bolluk görmedi Dünya . Eksiksiz ve Tam olabilmektir esasında . Çünkü sığındığın GÜÇ ,  KUSURSUZ VE SONSUZ . 

     SINANIRSIN BU HAYATTA . Defalarca , yüzlerce kez , binlerce . Her seferin de daha da üzerine eklenir. Zorlar sınırlarını , İnsan gücü neye dayansa yarı yolda kalır . Mal Mülk , Can , Aile , eş , Dost , Çocuk , ne varsa . Elle tutulan gözle görünen . Yok olacak olan her görünen , seni er ya da geç bırakıp gidecek. Yarı yolda kalacaksın . En çok sevdiğin ile imtihan edileceksin ! Ve kaybederken bomboş bir odanın içerisinde tek başına kalacaksın . Kaybedeceksin. İlk kaybettiğin kişi kendin olacak . Ya bulursun , ya bulunursun . Bazen kaçarsın kendinden. Kaybolmak bir ihtiyaca dönüşür. Sonra bir şeyler değişmeye başlar. En dip , en karanlık , en zor Anında bulursun KENDİNİ . Aslında hiç kaybolmamışsın , hiç zor durumda bırakılmamışsın , hep korunmuşsun , hep çözülmüş tüm sorunların. 

Fark ettiğin an secde’ de kalakalırsın . Bir daha başka bir arayışın içerisine gitme telaşına girmezsin. Bilirsin kesin çözümü . Artık başka bir Dünya’nın esiri olursun. Öyle bir esir olmak ki Tutsak olduğun Dünya kurtuluşuna açılan bir kapı . Ellerin de kelepçeler var , ayaklarında bağlı olan halat , sözlerin mühürlü , gözlerin ise görünmezliklerde . Bilirsin ki vazgeçtiğin aslında kendin değilmiş . Kurtuluşun için bir bağ , inancın en temel hücresiymiş. Şimdi ne mi oldu ? 

     KORKUSUZ BİR İNSAN ,,

Tek teslimiyet Allah’a 


Vesselam 


Yıldız Soylu 


11 Temmuz 2025 Cuma

var Sen de oyalan ..

 

 Hazır mısın ?

Hesap vermeye , sorulacak soruların tamamına tek tek cevap vermeye . Aklında kalanlar kadarı değil , unuttukların , farkında olmadan yaptıkların , hak aldıkların ya da hak ödeyeceklerin. Tek tek hesabı sorulunca cevap verebilecek misin ? Nefsine gafil davranarak yaptıkların. Şeytanın gösterdiği yolda uyguladıkların . Bir defa dan ne olur diye umursamadıkların . Yaşadığın süre boyunca iradenle ilerlediğin ne varsa , üstesinden gelebilecek güce sahip misin ?

    Kendi nefesimizin sahibi olmadığımız bu Dünya’ da kendi kararlarımızı iyisiyle , kötüsüyle savunabilecek doğruluğa sahip miyiz ? Allah c.c. emirleri dışına çıkmadan yaptığımız ve asla taviz vermeden yaşamımız ile bütünleştirdiğimiz sayılı hakikatin dışında , üstesinden gelemeyeceğimiz dağlardan büyük , belki de Dünya’ları aşan günahların kefaretini nasıl ödeyeceğiz !

 Allah c.c. affetsin mi diyeceğiz. Bile bile neyin affı olur demeden edemeyeceğim. Bilerek yaptığımız her şeyin bir fiil imzasının sahibi  biziz. Sonrada savunacağız ama açıklama yapacağımız merci gerçekleri tüm doğruluğu ile biliyorken , neyi nasıl izah edeceğiz.  Sadece ben mi bu kadar anlamsız düşünüyorum . Anlamlı olsaydı bir çok kişi bu kaygıların içerisinde olurdu ! . Büyük bir rahatlık var , anlayamadığım , sorumluluk duyguları sanki askıya alınmış . Beni ne ilgilendirir der gibi. Bilmediğim bir yeri de düşünmek bana kalmadı diye sergilenen hal ve hareketler hangi halin keyfi aklım almıyor. Aklın akılsızlıkla kaldığı , her bir kişiden çıkan farklı cevapların asılsız olduğu , öyle bir zamanın içerisinde yaşıyoruz ki , hesabı soracak kişinin kendisi hesabının cevabını alacakmış  gibi davranılan boşlukların nasıl bir karmaşanın esiri olduğunu anlatamam .

   Bilmediğimiz mi ‘ bildiğimiz mi ‘ bildiklerimiz eksiklikler mi ‘ bilmediğimiz fazlalık mı ‘ ne gariptir izahı yok , cevabı çok , azami sonucu talihsiz kaza kurbanı . Vur gitsin. Boşa gelirse nasipsizlik , doluya denk gelirse Şans eseri . Var sen de oyalan .

   Merak etmeyin. Kimsenin ayrıcalık kimliği bulunmuyor. Herkesin başvurusu adil ve eşit olacak. Tek fark neydi ?

   Takva sahibi olanlardı . Biz olmadığımıza göre , yola devam . Nede olsa toplu olarak eşit sonuca ulaşacağız.

 

   Vesselam

 

Yıldız

Soylu

 

 


2 Haziran 2025 Pazartesi

2025 ?

    Kuranı Kerim insanoğlunun Dünya'ya geldiği ve son vaktine kadar olan sürenin içeriğindeki Helal – Haram kavramları ile tüm detaylarını bildirmektedir.

         Sünnet Hz. Muhammed s.a.v hayatı ile tamamlanmıştır.

    Kişi kendi payına düşen sorumluğunu yerine getirir ya da getirmez . Doğrusu yanlışı kişinin kendi hesabına dair yükümlülüklerdir.

Lakin öyle bir bilinmez durum ve hal vardır ki İnsanın bilmediği ve bu Dünya'da da bilmesinin de mümkün olmadığı bir sonuç ?

Tövbe kapısı !.

     Allah c.c. kişinin tövbesini kabul edip etmediği konusunda kesin bilgiye sahip değiliz. Yine de vazgeçmeden umut ediyoruz . Belki de umuda sarılmamızın asil sebebi umudun tam aksini hiç düşünmediğimizdendir. Bu tek taraflı düşüncenizin sonucunda günah işlemekten kaçınmıyoruz . Affedilme duygusu mu bizi yanılgıya düşüren ?

Peki ! Affedilmez ve cezalandırılırsak , o zaman biz Cehenneme gitmeyi göze alabiliyoruz ?

Bu derin düşünlerin içerisinde kaybolarak geldim bu vakte .

Affedilir miyim bilemem ! Çünkü Allah c.c. katında kabul edilirse Affediliriz ..

          Yüküm ağır. Başım eğik. Bir tek sana başımı eğdim Ya Rabbim .

Ben senden gelen her şeye razıyım . Çünkü ben senin kulunum !

Günahlarıma af dilemeye , Gazze’deki ve Dünya'daki din kardeşlerimin kurtuluşuna ve benim de son nefesime kadar İslam davasına baş koymuş layıkıyla iman etmiş kullar arasında olabilmeyi nasip eyle ,

AMİN

RABBIL ALEMİN


28 Nisan 2025 Pazartesi

BİR SORU !.. Bin Cevap

 

          Doğum Tarihi

 

          Yaygın kabul gören rivayetlerde Muhammed, İslam tarihinde "Fil Yılı" olarak adlandırılan dönemde Mekke'de doğmuştur.[98] Bahsedilen bu tarih, rivayetlere göre Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na bağlı olan Yemen kralı Ebrehe'nin büyük bir fil ordusuyla birlikte Kâbe'ye yaptığı başarısız saldırı girişiminin gerçekleştiği yıldır.[99][100] Bu tarih kesin olarak bilinmemekte ve geriye dönük yapılan hesaplamalar ile Pakistanlı İslam âlimi Muhammed Hamidullah gibi bazı kaynaklarda 17 Haziran 569,[98] bazılarında 570,[101] Mısırlı bilgin Mahmud Paşa el-Felekî gibi bazı kaynaklarda ise 20 Nisan 571[102] olarak geçmektedir. İngiliz yazar Sherrard Beaumont Burnaby, el-Felekî'nin hesaplamalarındaki bazı yanlışlıkları ortaya koymuştur.[103]

İslamî kaynaklarda ağırlıklı olarak Muhammed'in milattan sonra 571 yılında, "Fil Vakası"nın olduğu yılda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) Pazartesi gecesinde,[104] yani Arapların takvim başı olarak kullandıkları Fil Vakası'ndan yaklaşık 52 gün sonra doğduğu belirtilmektedir.[102][105] Siyer ve İslam tarihi yazarları, bu doğumun Rebiülevvel ayında bir pazartesi günü sabaha karşı, gün doğumundan hemen önce olduğu konusunda genel olarak ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda bir görüş birliğine varamamışlardır.[102] Bu konuyla alakalı ihtilafların sözlü kültürün parçası olan rivayet çeşitliliğinden kaynaklanmasının yanı sıra, Ay takviminin Güneş takviminden farklı olması ve Araplardaki nesî[106][107] uygulamasından da kaynaklandığı ifade edilmektedir.[105]

    https://tr.wikipedia.org/wiki/Muhammed

Alıntı

    Yukarıda örnek olması için aldığım bu bilgilerin esasında anlatmak istediğim konu ve konular için çok önemli bir detay olduğunu düşünüyorum . Umarım kırıp dökmeden anlatmak istediklerimi anlatabilirim ! . Çünkü İslamiyet öylesine örneklerle anlatılacak bir din değil. Bilgi sahibi olmadan bir şeyleri anlatabilmek ciddi bir sorumluluk . Ben sadece genel olarak gözlemlediğim bir duruma kişisel olarak anlatım yapmak istiyorum .  

      Hz. Muhammed s.a.s miladi takvime göre ;  farklı tarihlerin bilgileri de mevcut olmasına rağmen yüksek bir oranda  20 Nisan 571 Pazartesi günü olarak dünya ‘ya geldiği bilgisi bulunmaktadır. Yine bu bilgiler doğrultusunda hicri takvime göre 12 Rebiülevvel gün ve ay olarak hesaplanma yapıldığı yukarıda yazılı olan  bilgiler arasındadır . Her ne kadar Miladi takvim Hz. İsa peygamberimizin doğum yılını milat olarak alınmış olsa da   Hz. Muhammed s.a.v Mekke den Medine’ye hicreti ile Hicri takvim kabul edilmiştir. Ve biz Müslümanlar hicri takvime göre Recep ayını , Şaban ayını , Ramazan Ayının ve Kurban bayramının habercisi olan Zilhicce ayları Hicri takvimin takibinde bugünlere kadar devam etmekte . Yeryüzünde Müslümanlar kıyamete kadar var oldukça Hicri takvim ile esasına uygun devam edecektir.

  İki sorum var !

Birinci sorum ?

 Hicri takvime göre Hz. Muhammed s.a.v 12 Rebiülevvel doğmuş ise biz neden her yıl miladi takvime göre 20 Nisan olarak Kutlu doğum haftasını kutluyoruz ?

2. sorum ?

Hz. Muhammed s.a.v ilk bilgilerine bakıldığı zaman hiçbir bilgi tam ve kesin bilgi olmamak ile birlikte doğru olduğuna inanıldığına en yakın bilgilerin tahmin niteliğinde olduğu görülmektedir. Kesin olmayan bir bilgiye göre kesinlik hükmü ile Kutlama yapılmaktadır ?

          Ve nihayetin de asıl neden bunları sorguladığımı açıklayacağım. Çok hassas bir konu sözlerimi seçmeye çalışıyorum . Hızlı anlatım ile aktarılacak bir konu değil.

          Ayrıca Sadece Ülkemiz de olmak üzerine Dünya’nın hiçbir yerinde Kutlu doğum haftası gibi bir gün bulunmamaktadır.

   Şimdi biraz daha genişletmek istiyorum .

Ülkemiz de olan ama başka İslami Ülkeler de olmayan Kandil günlerimizi de eklemek istiyorum .

Ve can alıcı Mevlid’i Şerif. Bu saydığım birkaç tane İslamiyet’in esası diye bizlere öğretilmiş gibi ama Hz. Muhammed s.a.v vefatın dan sonraki 4 büyük halifelik zamanında da olmayan ibadet niteliğin de değerlendirdiğimiz bu durumların nedenleri olabilir mi ?

   Hurafe demek istemiyorum . Çok katı ve çok sert bir ifade olmuş olur. Ama şahsımca benim bakış açım bu görüşe çok yakın. Neden bu düşünce içerisinde olduğumu izah etmeye çalışacağım.

   Hz. Muhammed s.a.v. sonsuz saygı ve sevgi içerisindeyiz. Bu öyle büyük bir sevgi ki canımızı , malımızı ve tüm varlığımızı bu yolda hiç tereddüt etmeden feda ederiz. Bu kadar büyük sevgi karşısın da onun doğum haftasını kutlamak bizim için çok büyük önem taşımaktadır. Her yıl bu duygularla birlikte bir araya gelir , o güne yakışır içeriklerle dolu Kuranı Kerim tilaveti okunur , hayatını anlatan içerikler anlatılır , her an salavatı şerifler söylenir  ve kalbimizde yaşadığımız o sevginin tüm manasını yansıtmaya çalışırız. Kulağımıza ne kadar güzel geliyor . Evet haklısınız , ama geriye kalan Miladi takvime göre 364 gün Hicri takvime göre 354 gün nasıl veya ne haldeyiz !?

     Biz Hz. Muhammed s.a.v sünnetine uygun yaşamıyoruz ki . Yılda tek bir gün böylesi programlar ile bence bir şeylerin önemimi engelleniyor !?  İnsanoğlu nasıl bir fıtrata sahip sizce. Bence her insan çok özel ve muazzam güzel yaratıldı . Ama etkenler üzerine yansıdıkça farklılaştı. Özünden ayrıldı .  

    Kalbimizin ferahlamasını sağlamak için bazı bağlantıların olması gerekmez mi ! Doğru ya da yanlış . Bir şekilde bu hayatta devam edebilmemiz için inandığımız inançların yolları olmak zorunda .

    Ama ben İslamiyet’in esasına baktığım da hiç var olmamış bu kutlu doğum haftası . Yalnızca TÜRKİYE ‘de olması benim için oldukça düşündürücü bir durum.

    Benim için Hz. Muhammed s.a.v sünneti esas alınmalıdır. Hayatımızın her anın da onun hayatını yaşama arzusu ve onun yolunda gitmekten başka gayesi olmadan yaşamamız gerekmez mi ? Toplum olarak , tanıdıklarımız  , en yakını aile içerisin de bu hassasiyet ile yaşayan kaç Müslüman vardır. Her gün , her an onun öncülüğünü ile yaşamadığımız bu hayatta bir şeylerin bilinçli yapıldığını düşünmeden alamıyorum kendimi.

   Kandil günlere tabi ki sözüm yok. Nihayetin de Kutlu doğum  günü  Ülkemiz de 20 Nisan olarak kutlansa da Kandil günü olarak 12 Rebiülevvel olarak yansımaktadır. Kandil günleri Ülkemin tüm camileri dolu dizgin , Sabahlara kadar ibadetler yapılıyor ( ne güzel ) Peki Farz orucun da neredeyiz ! Yılda 5 kandil günlerimiz bulunmaktadır. Bir tanesi Kadir gecesi , Ramazan ayının en güzel gecesini işaret etmektedir. Geri kalan 4 Kandil günlerimiz de elimizden gelen tüm hayırları yapmaya gayret gösteren , Kuranı kerim okuyanlar , Namazlarını kılan ve Oruç tutanların yoğunluğu gözle görülür şekilde oldukça fazla . Bu yoğunluğu son yıllarda  Farz olan Ramazan ayı  orucun da görmemekteyiz.

        Acaba ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum ?

Bu konuları doğru bir şekilde ifade edebilmek oldukça zor ve hassasiyet oluşturan içeriklerdir.  Ben bir şeyleri eleştirmiyorum . Ama Farz veya Sünnet yerine getirilmediği bir İslamiyet içerisinde toplumsal inanç ve önemli günlerin İslamiyet’in içerisin de olup olmadığı konuları değerlendirmeye çalışıyorum .

  Peki en can alıcı Mevlid’i Şerif dedim ya ! . Bu konuyu sabaha kadar anlatsam anlatamam .

    Ne güzel esasında . İnsanlar bir araya toplanıyor  olması , Kuranı Kerim okunması  , Dualar edilmesi , güzel ikramlar eşliğinde yemekler yeniliyor  olması , bu durumda olumsuz olan ne olabilir ki demeniz çok normal. Genel olarak en çok Ölüm yıldönümü , Hatta vefat eden kişinin 7. Günün de 40. Günün de ve 52. Gününde okutulan Mevlid’i Şerifler .

  Ben yine soru soracağım ?

Kuranı Kerim’in 114 sure ve 6236 ayet’in içerisin de Ölüler için gönderildiğine dair bir ayet olduğunu bilmiyorum ?  

 Yine sadece bizim Ülkemize ait bir inanış . Ayrıca tabi ki Kuranı Kerimi okumalıyız ve geçmişlerimize dua etmemiz gerekmektedir. Allah c.c. onlar için af ve mağfiret dilememiz gerekir. Ama bu yukarıda İslamiyet’te olmayan tarifler ve Mevlid niteliğinde olmasını tartışırım. Neden mi ?

    Toplum böylesi durumlarda birlik beraberlik içerisin de ama Farz namazı kılmıyoruz , Allah c.c. emirlerini yerine getirmiyoruz. Sorsanız En iyi Müslüman olduğumuzu ifade ederiz. Gerçek olan ise İslamiyet’e dair bir çok noksanlık içerisindeyiz  . Hatta gerçek İslamiyet’ten  bir haberiz. Sonra yukarıda bahsetmeye çalıştığım konuları yaşadığımız zaman toplumsal bir ferahlama yaşıyoruz  . Çünkü toplum bunları Farz’dan ötesi  bir hale getirmiştir. Nelerin öncesi olması gerektiği konular  ciddi bir sorun olmuştur artık . 

     Farzların yapılamadığı ve İslamiyet’in var oluşuşundan sonra çıkmış olan ibadetlerin , daha da detaylı inceleme yapıldığı zaman 4 büyük halifelerimiz  4 büyük İmam (isimleri)

1. İmam Ebu Hanife (İmam-ı Azam)

2. İmam-ı Şafi

3. İmam Ahmet Bin Hanbel

4. İmam Mâlik bin Enes  , Döneminde bile olmaması da tartışılır.

    Belirli aralıklarla , belirli sorumluluklar ile esasın yaşanmadığı bir İslamiyet’in yansımalarını çok net görmemiz mümkün. Çünkü artık biz doğruluk ve hakikatin peşinde değiliz. Neden mi ? Bize dokunmayan yılan milyon yıl yaşasın. Bize de sıra gelecek farkında dahi değiliz. Sonsuz olmadığımızı biliyoruz  ama ölümlü gibi de yaşamıyoruz. Her an hatta her saniye sorumluyuz yaşadığımız hayatımızdan  . Öyle basit ve sıradan bir sorumluluk değil. Tahmin ettiğimiz den daha büyük sorumluluğumuz var.

  Kuranı Kerimi ayda yılda bir defa  okumak için değil , yaşadığımız sürece okumak ve öğrenmek ile yükümlüyüz. Ama ilk önce kendimiz tam manasıyla yaşamak zorundayız. Bu tercih meselesi değildir. Müslümanım diyebiliyorsak kendimiz için  başka bir tercihimiz olamaz. İşimize geldiği gibi yaşıyorsak  o zaman sıfatlarımız değişiyor ,

                                       Fasık mümin olmakta tercih meselesidir.

    Hz. Muhammed s.a.v hayatını yılda bir gün değil , tüm yaşantımıza yansıtmak durumundayız . Sevginin en belirgin özelliği bu olsa gerek . Onun yolundan devam etmeye gayret göstermek . Sünnet sayılarını 3 – 5 adet değil hadis sayısı (Muhammed el-Guneymân'a göre eserde 91 kitâb, 3867 bab bulunmaktadır. İbnü's-Salâh'a göre eserde mükerrerleriyle birlikte 7275 hadis olup tekrarsız rivayetlerin sayısı 4000, bunların içinde muttasıl senedle rivayet edilenler ise 2602'dir.)

   Binlerce rivayetin içerisin de yüzlerce Sünneti yaşamamız gerekmektedir.

 Mübarek günler tabiki çok güzel ama İslamiyet’in farz , yasak ve Allah c.c emirlerini yerine getiriyorsa , aksi halde biz kimi kaldırıyoruz ! . Allah c.c. emirlerini çiğneyerek bu doğrultuda kabul ettiklerimiz sorgulanır. Ben de yıllardır sorguluyorum , sadece artık sessizce sorgulamak istemiyorum . 

       Konuyu fazlaca irdelemekten yana bir düşüncem yok. Anlatabildim mi bilmiyorum ama bir ayeti kerime ile sözlerime son vereceğim.

 

Ali İmran 103

 

Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.

 

Vesselam

 Yıldız Soylu

ŞEHİT EDİLDİ AMİR . BİR POŞET PİRİNÇ BİR POŞET MERCİMEK , VE ŞEHİT EDİLMEDEN BİR KAÇ DAKİKA ÖNCE ELLERİNİ ÖPTÜ , TEŞEKKÜR ETTİ !

  Gazze'deki yardım dağıtım noktalarında çalışan Amerikalı güvenlik personeli Anthony Agular, yardım almak için gelen fakat öldürülen Fi...