28 Nisan 2025 Pazartesi

BİR SORU !.. Bin Cevap

 

          Doğum Tarihi

 

          Yaygın kabul gören rivayetlerde Muhammed, İslam tarihinde "Fil Yılı" olarak adlandırılan dönemde Mekke'de doğmuştur.[98] Bahsedilen bu tarih, rivayetlere göre Habeşistan'daki Aksum Krallığı'na bağlı olan Yemen kralı Ebrehe'nin büyük bir fil ordusuyla birlikte Kâbe'ye yaptığı başarısız saldırı girişiminin gerçekleştiği yıldır.[99][100] Bu tarih kesin olarak bilinmemekte ve geriye dönük yapılan hesaplamalar ile Pakistanlı İslam âlimi Muhammed Hamidullah gibi bazı kaynaklarda 17 Haziran 569,[98] bazılarında 570,[101] Mısırlı bilgin Mahmud Paşa el-Felekî gibi bazı kaynaklarda ise 20 Nisan 571[102] olarak geçmektedir. İngiliz yazar Sherrard Beaumont Burnaby, el-Felekî'nin hesaplamalarındaki bazı yanlışlıkları ortaya koymuştur.[103]

İslamî kaynaklarda ağırlıklı olarak Muhammed'in milattan sonra 571 yılında, "Fil Vakası"nın olduğu yılda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) Pazartesi gecesinde,[104] yani Arapların takvim başı olarak kullandıkları Fil Vakası'ndan yaklaşık 52 gün sonra doğduğu belirtilmektedir.[102][105] Siyer ve İslam tarihi yazarları, bu doğumun Rebiülevvel ayında bir pazartesi günü sabaha karşı, gün doğumundan hemen önce olduğu konusunda genel olarak ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda bir görüş birliğine varamamışlardır.[102] Bu konuyla alakalı ihtilafların sözlü kültürün parçası olan rivayet çeşitliliğinden kaynaklanmasının yanı sıra, Ay takviminin Güneş takviminden farklı olması ve Araplardaki nesî[106][107] uygulamasından da kaynaklandığı ifade edilmektedir.[105]

    https://tr.wikipedia.org/wiki/Muhammed

Alıntı

    Yukarıda örnek olması için aldığım bu bilgilerin esasında anlatmak istediğim konu ve konular için çok önemli bir detay olduğunu düşünüyorum . Umarım kırıp dökmeden anlatmak istediklerimi anlatabilirim ! . Çünkü İslamiyet öylesine örneklerle anlatılacak bir din değil. Bilgi sahibi olmadan bir şeyleri anlatabilmek ciddi bir sorumluluk . Ben sadece genel olarak gözlemlediğim bir duruma kişisel olarak anlatım yapmak istiyorum .  

      Hz. Muhammed s.a.s miladi takvime göre ;  farklı tarihlerin bilgileri de mevcut olmasına rağmen yüksek bir oranda  20 Nisan 571 Pazartesi günü olarak dünya ‘ya geldiği bilgisi bulunmaktadır. Yine bu bilgiler doğrultusunda hicri takvime göre 12 Rebiülevvel gün ve ay olarak hesaplanma yapıldığı yukarıda yazılı olan  bilgiler arasındadır . Her ne kadar Miladi takvim Hz. İsa peygamberimizin doğum yılını milat olarak alınmış olsa da   Hz. Muhammed s.a.v Mekke den Medine’ye hicreti ile Hicri takvim kabul edilmiştir. Ve biz Müslümanlar hicri takvime göre Recep ayını , Şaban ayını , Ramazan Ayının ve Kurban bayramının habercisi olan Zilhicce ayları Hicri takvimin takibinde bugünlere kadar devam etmekte . Yeryüzünde Müslümanlar kıyamete kadar var oldukça Hicri takvim ile esasına uygun devam edecektir.

  İki sorum var !

Birinci sorum ?

 Hicri takvime göre Hz. Muhammed s.a.v 12 Rebiülevvel doğmuş ise biz neden her yıl miladi takvime göre 20 Nisan olarak Kutlu doğum haftasını kutluyoruz ?

2. sorum ?

Hz. Muhammed s.a.v ilk bilgilerine bakıldığı zaman hiçbir bilgi tam ve kesin bilgi olmamak ile birlikte doğru olduğuna inanıldığına en yakın bilgilerin tahmin niteliğinde olduğu görülmektedir. Kesin olmayan bir bilgiye göre kesinlik hükmü ile Kutlama yapılmaktadır ?

          Ve nihayetin de asıl neden bunları sorguladığımı açıklayacağım. Çok hassas bir konu sözlerimi seçmeye çalışıyorum . Hızlı anlatım ile aktarılacak bir konu değil.

          Ayrıca Sadece Ülkemiz de olmak üzerine Dünya’nın hiçbir yerinde Kutlu doğum haftası gibi bir gün bulunmamaktadır.

   Şimdi biraz daha genişletmek istiyorum .

Ülkemiz de olan ama başka İslami Ülkeler de olmayan Kandil günlerimizi de eklemek istiyorum .

Ve can alıcı Mevlid’i Şerif. Bu saydığım birkaç tane İslamiyet’in esası diye bizlere öğretilmiş gibi ama Hz. Muhammed s.a.v vefatın dan sonraki 4 büyük halifelik zamanında da olmayan ibadet niteliğin de değerlendirdiğimiz bu durumların nedenleri olabilir mi ?

   Hurafe demek istemiyorum . Çok katı ve çok sert bir ifade olmuş olur. Ama şahsımca benim bakış açım bu görüşe çok yakın. Neden bu düşünce içerisinde olduğumu izah etmeye çalışacağım.

   Hz. Muhammed s.a.v. sonsuz saygı ve sevgi içerisindeyiz. Bu öyle büyük bir sevgi ki canımızı , malımızı ve tüm varlığımızı bu yolda hiç tereddüt etmeden feda ederiz. Bu kadar büyük sevgi karşısın da onun doğum haftasını kutlamak bizim için çok büyük önem taşımaktadır. Her yıl bu duygularla birlikte bir araya gelir , o güne yakışır içeriklerle dolu Kuranı Kerim tilaveti okunur , hayatını anlatan içerikler anlatılır , her an salavatı şerifler söylenir  ve kalbimizde yaşadığımız o sevginin tüm manasını yansıtmaya çalışırız. Kulağımıza ne kadar güzel geliyor . Evet haklısınız , ama geriye kalan Miladi takvime göre 364 gün Hicri takvime göre 354 gün nasıl veya ne haldeyiz !?

     Biz Hz. Muhammed s.a.v sünnetine uygun yaşamıyoruz ki . Yılda tek bir gün böylesi programlar ile bence bir şeylerin önemimi engelleniyor !?  İnsanoğlu nasıl bir fıtrata sahip sizce. Bence her insan çok özel ve muazzam güzel yaratıldı . Ama etkenler üzerine yansıdıkça farklılaştı. Özünden ayrıldı .  

    Kalbimizin ferahlamasını sağlamak için bazı bağlantıların olması gerekmez mi ! Doğru ya da yanlış . Bir şekilde bu hayatta devam edebilmemiz için inandığımız inançların yolları olmak zorunda .

    Ama ben İslamiyet’in esasına baktığım da hiç var olmamış bu kutlu doğum haftası . Yalnızca TÜRKİYE ‘de olması benim için oldukça düşündürücü bir durum.

    Benim için Hz. Muhammed s.a.v sünneti esas alınmalıdır. Hayatımızın her anın da onun hayatını yaşama arzusu ve onun yolunda gitmekten başka gayesi olmadan yaşamamız gerekmez mi ? Toplum olarak , tanıdıklarımız  , en yakını aile içerisin de bu hassasiyet ile yaşayan kaç Müslüman vardır. Her gün , her an onun öncülüğünü ile yaşamadığımız bu hayatta bir şeylerin bilinçli yapıldığını düşünmeden alamıyorum kendimi.

   Kandil günlere tabi ki sözüm yok. Nihayetin de Kutlu doğum  günü  Ülkemiz de 20 Nisan olarak kutlansa da Kandil günü olarak 12 Rebiülevvel olarak yansımaktadır. Kandil günleri Ülkemin tüm camileri dolu dizgin , Sabahlara kadar ibadetler yapılıyor ( ne güzel ) Peki Farz orucun da neredeyiz ! Yılda 5 kandil günlerimiz bulunmaktadır. Bir tanesi Kadir gecesi , Ramazan ayının en güzel gecesini işaret etmektedir. Geri kalan 4 Kandil günlerimiz de elimizden gelen tüm hayırları yapmaya gayret gösteren , Kuranı kerim okuyanlar , Namazlarını kılan ve Oruç tutanların yoğunluğu gözle görülür şekilde oldukça fazla . Bu yoğunluğu son yıllarda  Farz olan Ramazan ayı  orucun da görmemekteyiz.

        Acaba ne demek istediğimi anlatabiliyor muyum ?

Bu konuları doğru bir şekilde ifade edebilmek oldukça zor ve hassasiyet oluşturan içeriklerdir.  Ben bir şeyleri eleştirmiyorum . Ama Farz veya Sünnet yerine getirilmediği bir İslamiyet içerisinde toplumsal inanç ve önemli günlerin İslamiyet’in içerisin de olup olmadığı konuları değerlendirmeye çalışıyorum .

  Peki en can alıcı Mevlid’i Şerif dedim ya ! . Bu konuyu sabaha kadar anlatsam anlatamam .

    Ne güzel esasında . İnsanlar bir araya toplanıyor  olması , Kuranı Kerim okunması  , Dualar edilmesi , güzel ikramlar eşliğinde yemekler yeniliyor  olması , bu durumda olumsuz olan ne olabilir ki demeniz çok normal. Genel olarak en çok Ölüm yıldönümü , Hatta vefat eden kişinin 7. Günün de 40. Günün de ve 52. Gününde okutulan Mevlid’i Şerifler .

  Ben yine soru soracağım ?

Kuranı Kerim’in 114 sure ve 6236 ayet’in içerisin de Ölüler için gönderildiğine dair bir ayet olduğunu bilmiyorum ?  

 Yine sadece bizim Ülkemize ait bir inanış . Ayrıca tabi ki Kuranı Kerimi okumalıyız ve geçmişlerimize dua etmemiz gerekmektedir. Allah c.c. onlar için af ve mağfiret dilememiz gerekir. Ama bu yukarıda İslamiyet’te olmayan tarifler ve Mevlid niteliğinde olmasını tartışırım. Neden mi ?

    Toplum böylesi durumlarda birlik beraberlik içerisin de ama Farz namazı kılmıyoruz , Allah c.c. emirlerini yerine getirmiyoruz. Sorsanız En iyi Müslüman olduğumuzu ifade ederiz. Gerçek olan ise İslamiyet’e dair bir çok noksanlık içerisindeyiz  . Hatta gerçek İslamiyet’ten  bir haberiz. Sonra yukarıda bahsetmeye çalıştığım konuları yaşadığımız zaman toplumsal bir ferahlama yaşıyoruz  . Çünkü toplum bunları Farz’dan ötesi  bir hale getirmiştir. Nelerin öncesi olması gerektiği konular  ciddi bir sorun olmuştur artık . 

     Farzların yapılamadığı ve İslamiyet’in var oluşuşundan sonra çıkmış olan ibadetlerin , daha da detaylı inceleme yapıldığı zaman 4 büyük halifelerimiz  4 büyük İmam (isimleri)

1. İmam Ebu Hanife (İmam-ı Azam)

2. İmam-ı Şafi

3. İmam Ahmet Bin Hanbel

4. İmam Mâlik bin Enes  , Döneminde bile olmaması da tartışılır.

    Belirli aralıklarla , belirli sorumluluklar ile esasın yaşanmadığı bir İslamiyet’in yansımalarını çok net görmemiz mümkün. Çünkü artık biz doğruluk ve hakikatin peşinde değiliz. Neden mi ? Bize dokunmayan yılan milyon yıl yaşasın. Bize de sıra gelecek farkında dahi değiliz. Sonsuz olmadığımızı biliyoruz  ama ölümlü gibi de yaşamıyoruz. Her an hatta her saniye sorumluyuz yaşadığımız hayatımızdan  . Öyle basit ve sıradan bir sorumluluk değil. Tahmin ettiğimiz den daha büyük sorumluluğumuz var.

  Kuranı Kerimi ayda yılda bir defa  okumak için değil , yaşadığımız sürece okumak ve öğrenmek ile yükümlüyüz. Ama ilk önce kendimiz tam manasıyla yaşamak zorundayız. Bu tercih meselesi değildir. Müslümanım diyebiliyorsak kendimiz için  başka bir tercihimiz olamaz. İşimize geldiği gibi yaşıyorsak  o zaman sıfatlarımız değişiyor ,

                                       Fasık mümin olmakta tercih meselesidir.

    Hz. Muhammed s.a.v hayatını yılda bir gün değil , tüm yaşantımıza yansıtmak durumundayız . Sevginin en belirgin özelliği bu olsa gerek . Onun yolundan devam etmeye gayret göstermek . Sünnet sayılarını 3 – 5 adet değil hadis sayısı (Muhammed el-Guneymân'a göre eserde 91 kitâb, 3867 bab bulunmaktadır. İbnü's-Salâh'a göre eserde mükerrerleriyle birlikte 7275 hadis olup tekrarsız rivayetlerin sayısı 4000, bunların içinde muttasıl senedle rivayet edilenler ise 2602'dir.)

   Binlerce rivayetin içerisin de yüzlerce Sünneti yaşamamız gerekmektedir.

 Mübarek günler tabiki çok güzel ama İslamiyet’in farz , yasak ve Allah c.c emirlerini yerine getiriyorsa , aksi halde biz kimi kaldırıyoruz ! . Allah c.c. emirlerini çiğneyerek bu doğrultuda kabul ettiklerimiz sorgulanır. Ben de yıllardır sorguluyorum , sadece artık sessizce sorgulamak istemiyorum . 

       Konuyu fazlaca irdelemekten yana bir düşüncem yok. Anlatabildim mi bilmiyorum ama bir ayeti kerime ile sözlerime son vereceğim.

 

Ali İmran 103

 

Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz.

 

Vesselam

 Yıldız Soylu

LAAAAAAA (HAYIR) لا

     İnsan bir başka gözün içerisin de nasıl kendini bulabilir ? Kaybolmuş onca yılın , hiç kaybolmadığını hissettiren o derinliği saklaya...