Doğum Tarihi
Yaygın kabul gören rivayetlerde Muhammed, İslam tarihinde "Fil Yılı" olarak
adlandırılan dönemde Mekke'de
doğmuştur.[98] Bahsedilen
bu tarih, rivayetlere göre Habeşistan'daki Aksum
Krallığı'na bağlı olan Yemen kralı Ebrehe'nin büyük bir fil
ordusuyla birlikte Kâbe'ye
yaptığı başarısız saldırı girişiminin gerçekleştiği yıldır.[99][100] Bu
tarih kesin olarak bilinmemekte ve geriye dönük yapılan hesaplamalar ile Pakistanlı İslam
âlimi Muhammed
Hamidullah gibi bazı kaynaklarda 17 Haziran 569,[98] bazılarında
570,[101] Mısırlı bilgin Mahmud Paşa el-Felekî gibi bazı
kaynaklarda ise 20 Nisan 571[102] olarak
geçmektedir. İngiliz yazar Sherrard Beaumont Burnaby, el-Felekî'nin
hesaplamalarındaki bazı yanlışlıkları ortaya koymuştur.[103]
İslamî kaynaklarda ağırlıklı olarak
Muhammed'in milattan
sonra 571 yılında, "Fil Vakası"nın olduğu
yılda, 12 Rebiülevvel (20 Nisan) Pazartesi gecesinde,[104] yani Arapların takvim başı
olarak kullandıkları Fil Vakası'ndan yaklaşık 52 gün sonra doğduğu
belirtilmektedir.[102][105] Siyer ve İslam tarihi yazarları,
bu doğumun Rebiülevvel ayında
bir pazartesi günü sabaha karşı, gün doğumundan hemen önce olduğu konusunda
genel olarak ittifak etmişlerse de, ayın kaçıncı günü olduğu konusunda bir
görüş birliğine varamamışlardır.[102] Bu
konuyla alakalı ihtilafların sözlü kültürün parçası olan rivayet
çeşitliliğinden kaynaklanmasının yanı sıra, Ay takviminin Güneş
takviminden farklı olması ve Araplardaki nesî[106][107] uygulamasından
da kaynaklandığı ifade edilmektedir.[105]
https://tr.wikipedia.org/wiki/Muhammed
Alıntı
Yukarıda
örnek olması için aldığım bu bilgilerin esasında anlatmak istediğim konu ve
konular için çok önemli bir detay olduğunu düşünüyorum . Umarım kırıp dökmeden
anlatmak istediklerimi anlatabilirim ! . Çünkü İslamiyet öylesine örneklerle
anlatılacak bir din değil. Bilgi sahibi olmadan bir şeyleri anlatabilmek ciddi
bir sorumluluk . Ben sadece genel olarak gözlemlediğim bir duruma kişisel
olarak anlatım yapmak istiyorum .
Hz. Muhammed s.a.s miladi takvime göre ; farklı tarihlerin bilgileri de mevcut olmasına rağmen yüksek bir oranda 20 Nisan 571 Pazartesi günü olarak dünya ‘ya geldiği bilgisi bulunmaktadır. Yine bu bilgiler doğrultusunda hicri takvime göre 12 Rebiülevvel gün ve ay olarak hesaplanma yapıldığı yukarıda yazılı olan bilgiler arasındadır . Her ne kadar Miladi takvim Hz. İsa peygamberimizin doğum yılını milat olarak alınmış olsa da Hz. Muhammed s.a.v Mekke den Medine’ye hicreti ile Hicri takvim kabul edilmiştir. Ve biz Müslümanlar hicri takvime göre Recep ayını , Şaban ayını , Ramazan Ayının ve Kurban bayramının habercisi olan Zilhicce ayları Hicri takvimin takibinde bugünlere kadar devam etmekte . Yeryüzünde Müslümanlar kıyamete kadar var oldukça Hicri takvim ile esasına uygun devam edecektir.
İki sorum var !
Birinci sorum ?
Hicri takvime göre
Hz. Muhammed s.a.v 12 Rebiülevvel doğmuş ise biz neden her yıl miladi takvime
göre 20 Nisan olarak Kutlu doğum haftasını kutluyoruz ?
2. sorum ?
Hz. Muhammed s.a.v ilk bilgilerine bakıldığı zaman hiçbir bilgi tam ve kesin bilgi olmamak ile birlikte doğru olduğuna inanıldığına en yakın bilgilerin tahmin niteliğinde olduğu görülmektedir. Kesin olmayan bir bilgiye göre kesinlik hükmü ile Kutlama yapılmaktadır ?
Ve nihayetin de asıl neden bunları sorguladığımı açıklayacağım. Çok
hassas bir konu sözlerimi seçmeye çalışıyorum . Hızlı anlatım ile aktarılacak bir
konu değil.
Ayrıca Sadece Ülkemiz de olmak üzerine Dünya’nın
hiçbir yerinde Kutlu doğum haftası gibi bir gün bulunmamaktadır.
Şimdi biraz daha
genişletmek istiyorum .
Ülkemiz de olan ama başka İslami Ülkeler de olmayan Kandil
günlerimizi de eklemek istiyorum .
Ve can alıcı Mevlid’i Şerif. Bu saydığım birkaç tane
İslamiyet’in esası diye bizlere öğretilmiş gibi ama Hz. Muhammed s.a.v vefatın
dan sonraki 4 büyük halifelik zamanında da olmayan ibadet niteliğin de
değerlendirdiğimiz bu durumların nedenleri olabilir mi ?
Hurafe demek
istemiyorum . Çok katı ve çok sert bir ifade olmuş olur. Ama şahsımca benim bakış
açım bu görüşe çok yakın. Neden bu düşünce içerisinde olduğumu izah etmeye
çalışacağım.
Hz. Muhammed
s.a.v. sonsuz saygı ve sevgi içerisindeyiz. Bu öyle büyük bir sevgi ki canımızı
, malımızı ve tüm varlığımızı bu yolda hiç tereddüt etmeden feda ederiz. Bu
kadar büyük sevgi karşısın da onun doğum haftasını kutlamak bizim için çok
büyük önem taşımaktadır. Her yıl bu duygularla birlikte bir araya gelir , o
güne yakışır içeriklerle dolu Kuranı Kerim tilaveti okunur , hayatını anlatan içerikler
anlatılır , her an salavatı şerifler söylenir ve kalbimizde yaşadığımız o sevginin tüm
manasını yansıtmaya çalışırız. Kulağımıza ne kadar güzel geliyor . Evet
haklısınız , ama geriye kalan Miladi takvime göre 364 gün Hicri takvime göre
354 gün nasıl veya ne haldeyiz !?
Biz Hz.
Muhammed s.a.v sünnetine uygun yaşamıyoruz ki . Yılda tek bir gün böylesi
programlar ile bence bir şeylerin önemimi engelleniyor !? İnsanoğlu nasıl bir fıtrata sahip sizce. Bence
her insan çok özel ve muazzam güzel yaratıldı . Ama etkenler üzerine yansıdıkça
farklılaştı. Özünden ayrıldı .
Kalbimizin
ferahlamasını sağlamak için bazı bağlantıların olması gerekmez mi ! Doğru ya da
yanlış . Bir şekilde bu hayatta devam edebilmemiz için inandığımız inançların
yolları olmak zorunda .
Ama ben
İslamiyet’in esasına baktığım da hiç var olmamış bu kutlu doğum haftası .
Yalnızca TÜRKİYE ‘de olması benim için oldukça düşündürücü bir durum.
Benim için Hz.
Muhammed s.a.v sünneti esas alınmalıdır. Hayatımızın her anın da onun hayatını
yaşama arzusu ve onun yolunda gitmekten başka gayesi olmadan yaşamamız gerekmez
mi ? Toplum olarak , tanıdıklarımız , en
yakını aile içerisin de bu hassasiyet ile yaşayan kaç Müslüman vardır. Her gün
, her an onun öncülüğünü ile yaşamadığımız bu hayatta bir şeylerin bilinçli
yapıldığını düşünmeden alamıyorum kendimi.
Kandil günlere
tabi ki sözüm yok. Nihayetin de Kutlu doğum günü Ülkemiz
de 20 Nisan olarak kutlansa da Kandil günü olarak 12 Rebiülevvel olarak
yansımaktadır. Kandil günleri Ülkemin tüm camileri dolu dizgin , Sabahlara
kadar ibadetler yapılıyor ( ne güzel ) Peki Farz orucun da neredeyiz ! Yılda 5
kandil günlerimiz bulunmaktadır. Bir tanesi Kadir gecesi , Ramazan ayının en
güzel gecesini işaret etmektedir. Geri kalan 4 Kandil günlerimiz de elimizden gelen
tüm hayırları yapmaya gayret gösteren , Kuranı kerim okuyanlar , Namazlarını
kılan ve Oruç tutanların yoğunluğu gözle görülür şekilde oldukça fazla . Bu
yoğunluğu son yıllarda Farz olan Ramazan
ayı orucun da görmemekteyiz.
Acaba ne
demek istediğimi anlatabiliyor muyum ?
Bu konuları doğru bir şekilde ifade edebilmek oldukça zor
ve hassasiyet oluşturan içeriklerdir. Ben
bir şeyleri eleştirmiyorum . Ama Farz veya Sünnet yerine getirilmediği bir
İslamiyet içerisinde toplumsal inanç ve önemli günlerin İslamiyet’in içerisin
de olup olmadığı konuları değerlendirmeye çalışıyorum .
Peki en can alıcı
Mevlid’i Şerif dedim ya ! . Bu konuyu sabaha kadar anlatsam anlatamam .
Ne güzel
esasında . İnsanlar bir araya toplanıyor olması , Kuranı Kerim okunması , Dualar edilmesi , güzel ikramlar eşliğinde
yemekler yeniliyor olması , bu durumda
olumsuz olan ne olabilir ki demeniz çok normal. Genel olarak en çok Ölüm yıldönümü
, Hatta vefat eden kişinin 7. Günün de 40. Günün de ve 52. Gününde okutulan
Mevlid’i Şerifler .
Ben yine soru
soracağım ?
Kuranı Kerim’in 114
sure ve 6236 ayet’in içerisin de Ölüler için gönderildiğine dair bir
ayet olduğunu bilmiyorum ?
Yine sadece bizim
Ülkemize ait bir inanış . Ayrıca tabi ki Kuranı Kerimi okumalıyız ve geçmişlerimize
dua etmemiz gerekmektedir. Allah c.c. onlar için af ve mağfiret dilememiz
gerekir. Ama bu yukarıda İslamiyet’te olmayan tarifler ve Mevlid niteliğinde
olmasını tartışırım. Neden mi ?
Toplum böylesi durumlarda birlik beraberlik içerisin de ama Farz namazı kılmıyoruz , Allah c.c. emirlerini yerine getirmiyoruz. Sorsanız En iyi Müslüman olduğumuzu ifade ederiz. Gerçek olan ise İslamiyet’e dair bir çok noksanlık içerisindeyiz . Hatta gerçek İslamiyet’ten bir haberiz. Sonra yukarıda bahsetmeye çalıştığım konuları yaşadığımız zaman toplumsal bir ferahlama yaşıyoruz . Çünkü toplum bunları Farz’dan ötesi bir hale getirmiştir. Nelerin öncesi olması gerektiği konular ciddi bir sorun olmuştur artık .
Farzların yapılamadığı ve
İslamiyet’in var oluşuşundan sonra çıkmış olan ibadetlerin , daha da detaylı
inceleme yapıldığı zaman 4 büyük halifelerimiz 4 büyük İmam (isimleri)
1. İmam Ebu Hanife (İmam-ı Azam)
4. İmam Mâlik bin Enes , Döneminde bile olmaması da tartışılır.
Belirli aralıklarla , belirli sorumluluklar ile esasın yaşanmadığı bir İslamiyet’in
yansımalarını çok net görmemiz mümkün. Çünkü artık biz doğruluk ve hakikatin
peşinde değiliz. Neden mi ? Bize dokunmayan yılan milyon yıl yaşasın. Bize de
sıra gelecek farkında dahi değiliz. Sonsuz olmadığımızı biliyoruz ama ölümlü gibi de yaşamıyoruz. Her an hatta
her saniye sorumluyuz yaşadığımız hayatımızdan . Öyle basit ve sıradan bir sorumluluk değil.
Tahmin ettiğimiz den daha büyük sorumluluğumuz var.
Kuranı
Kerimi ayda yılda bir defa okumak için
değil , yaşadığımız sürece okumak ve öğrenmek ile yükümlüyüz. Ama ilk önce
kendimiz tam manasıyla yaşamak zorundayız. Bu tercih meselesi değildir.
Müslümanım diyebiliyorsak kendimiz için başka
bir tercihimiz olamaz. İşimize geldiği gibi yaşıyorsak o zaman sıfatlarımız değişiyor ,
Fasık mümin olmakta tercih meselesidir.
Hz.
Muhammed s.a.v hayatını yılda bir gün değil , tüm yaşantımıza yansıtmak
durumundayız . Sevginin en belirgin özelliği bu olsa gerek . Onun yolundan
devam etmeye gayret göstermek . Sünnet sayılarını 3 – 5 adet değil hadis sayısı
(Muhammed el-Guneymân'a göre eserde 91 kitâb,
3867 bab bulunmaktadır. İbnü's-Salâh'a göre eserde mükerrerleriyle birlikte 7275 hadis olup tekrarsız rivayetlerin sayısı
4000, bunların içinde muttasıl senedle rivayet edilenler ise 2602'dir.)
Binlerce
rivayetin içerisin de yüzlerce Sünneti yaşamamız gerekmektedir.
Mübarek
günler tabiki çok güzel ama İslamiyet’in farz , yasak ve Allah c.c emirlerini
yerine getiriyorsa , aksi halde biz kimi kaldırıyoruz ! . Allah c.c. emirlerini
çiğneyerek bu doğrultuda kabul ettiklerimiz sorgulanır. Ben de yıllardır
sorguluyorum , sadece artık sessizce sorgulamak istemiyorum .
Konuyu
fazlaca irdelemekten yana bir düşüncem yok. Anlatabildim mi bilmiyorum ama bir
ayeti kerime ile sözlerime son vereceğim.
Ali İmran 103
Hep birlikte
Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın.
Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz
de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler
olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O
kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola
eresiniz.
Vesselam
Yıldız
Soylu